Şimdi yükleniyor

Öcalan’ın Stratejik Çağrısı: Yeni Paradigma mı, Görmezden Gelme mi?

Haber Merkezi –
27 Şubat 2025’te, İmralı’dan gelen bir mektup, hem siyasal hem tarihsel hem de stratejik düzlemde derin etkiler yaratabilecek bir çağrı içeriyordu. Abdullah Öcalan’ın kaleme aldığı ve kamuoyuna “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” başlığıyla sunulan bu metin, yalnızca bir örgüte değil, tüm Ortadoğu halklarına hitap ediyordu. Ancak bu çağrı, ne Ankara’da ne de Meclis’te siyasi karşılık bulmadı.
Büyük bir sessizlik duvarına çarpan çağrının kıymetini, peki önce kim anlayacak? Halk mı, tarih mi?

İçeriğin Özeti: Bir Taktik Değil, Yapısal Dönüşüm

Öcalan’ın çağrısının merkezinde üç temel yönelim vardı:
1. Silahlı mücadele artık tarihsel rolünü tamamlamıştır.
2. PKK’nin örgütsel varlığı, ismini ve formunu aşan bir düşünsel süreklilikle kapanmalıdır.
3. Bundan sonraki mücadele, demokratik toplumu inşa edecek barışçıl ve sivil yollarla yürütülmelidir.

Bu çağrı, doğrudan PKK’nin 12. Olağanüstü Kongresi’ne yönelmişti. Nitekim kongre, çağrının bütün maddelerini değerlendirdi ve PKK’nin örgütsel yapısını feshedip silahlı mücadeleyi sonlandırdığını duyurdu.

Stratejik Derinlik: Konfederalizmden Ortadoğu Denklemine

Öcalan, bu çağrıyla sadece Türkiye’deki Kürt sorununu değil; Ortadoğu’daki halkların tamamını ilgilendiren bir siyasal zemin öneriyor. Bu öneri, onun yıllardır geliştirdiği Demokratik Konfederalizm paradigmasına dayanıyor.
Bu çerçevede:
• Ulus-devletin krizine dikkat çekiliyor,
• Aşiret, etnisite, mezhep ve kadın emeği etrafında örgütlenmiş aşağıdan yukarı bir demokrasi öneriliyor,
• Merkezi değil, yerel ve özyönetim temelli siyasal yapılanmalar savunuluyor.

Öcalan’ın çağrısı bu yönüyle hem bir ideolojik vasiyet hem de Ortadoğu halklarına bırakılan bir örgütlenme perspektifi olarak okunabilir.

Devletin Sessizliği: Tehdit Algısı mı, Zamanlama Stratejisi mi?

Çağrının ardından Cumhurbaşkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve AK Parti Sözcülüğü tarafından hiçbir açıklama yapılmadı.
Bu sessizlik iki farklı şekilde yorumlanıyor:
• Birincisi, çağrının içeriğinin ciddiye alınmaması ya da bastırılmak istenmesi.
• İkincisi ise, devlet aklının bir değerlendirme süreci yürüttüğü ve bazı hazırlıklar içinde olduğu.

Ancak bu süreçte, özellikle Kürt illerinde gözlemlenen baskı politikaları, ikinci ihtimali zayıflatıyor.

Muhalefet Cephesinden Yine Sessizlik

CHP, İYİ Parti ve DEM Parti dahil olmak üzere, çağrıya dair açık bir siyasi pozisyon almadı. Özellikle DEM Parti’nin, PKK’nin feshi gibi tarihî bir olayı yüksek perdeden sahiplenmemesi dikkat çekti.

Bu durum, Türkiye siyasetinde Kürt sorununun hâlâ bir “gölge gündem” olduğunu gösteriyor.

Toplumsal Algı: Kırılmış Umutlar, Bekleyen Hafıza

2013-2015 çözüm sürecinde toplumun birçok kesiminde oluşan umut, 2015 sonrası yaşanan yıkımla travmatik bir hafızaya dönüştü.
Bu çağrı, toplumun bir kısmında o yarım kalan hikâyenin devamı gibi algılanırken, diğer kısmında ise “yine kandırılacağız” kaygısını tetikledi.

Toplumda duyulan sessiz ilgi ile siyaset kurumunun gürültülü sessizliği arasındaki bu çelişki, Türkiye’nin en derin çatlağını görünür kılıyor.

Pusula’nın Yorumu:

Bu çağrı, sadece bir örgütsel kapanış değil; yeni bir siyasal zihniyetin ve gelecek tahayyülünün duyurusu. Ancak çağrıyı duymak, onun içerdiği öneriyi anlamayı ve risk almayı da gerektiriyor.
Bugünün konforlu siyasi aktörleri bu riski almak istemiyor olabilir.
Ama tarih, bu çağrıyı duyan halkların kararları ile yazılacak