Şimdi yükleniyor

Bilinçsiz Uyanıklık

Yeni Çağın Zihinsel Körlüğü Üzerine Bir Deneme

Her Şeyi Bilen Ama Hiçbir Şey Hissizliğinde Yaşayan İnsanSabah gözlerimizi açar açmaz, dünya parmaklarımızın ucuna dökülüyor. Telefonumuzun ekranında gece boyunca birikmiş bildirimler: yeni bir skandal, bir felaket haberi, bir istatistik daha. Henüz yataktan kalkmadan onlarca olayı öğreniyoruz. Her şeyden haberimiz var gibi: savaşlar, krizler, trendler… Adeta her şeyi biliyoruz ama garip bir uyuşukluk içinde, hiçbirini gerçekten hissetmeden yaşıyoruz.Bu tuhaf duruma “Bilinçsiz Uyanıklık” diyelim. Çağımızın psikolojik ve politik bir sendromu bu: bireyin bilgiye doymuş ama anlama, duygu ve sorumluluktan kopmuş hali. Ekran ışığı altında her an uyanık olan, her gelişmeye tepki yetiştiren ama aslında derin bir uyku halindeki modern insan… Her şeyi biliyor, fakat hiçbir şeyin ağırlığını duymuyor.Her Şeyi Bilip Hiçbir Şeyi Yaşayamamak: Bilgi Çağında KörleşmeBundan on yıllar önce filozof Jean Baudrillard, “Gitgide daha fazla enformasyon, gitgide daha az anlam olan bir dünyada yaşıyoruz” diye uyarıyordu. Bugün, cebimizdeki cihazlarla bu sözü iliklerimize kadar yaşıyoruz. Haber akışları, sonu gelmez veri yağmurları altında zihinlerimiz sürekli uyarılıyor. Fakat onca bilgi bombardımanı içinde anlam giderek buharlaşıyor.Bilgi bizi eskisi gibi güçlendirmiyor, aksine felç ediyor. Bir gün içinde maruz kaldığımız içerik miktarı, derin düşünmeye fırsat vermeyen yüzeysel bir farkındalık yaratıyor. Her şeye dair bir fikrimiz var ama çoğu sığ ve gelip geçici. Byung-Chul Han’ın deyimiyle enformasyon artık sadece bir “uyarıcı”; yol gösteren veya derinlik sunan bir rehber değil. Bilginin yarattığı gürültülü bir ormanda yolumuzu kaybediyoruz; ağaçları tek tek görsek de ormanın bütününü yitirmiş haldeyiz.Enformasyon çağında gerçeklik de bir gölgeye dönüşüyor. Bir kriz haberi diğerini eziyor; bir skandalın ömrü birkaç saat sürüyor, sonra yenisi geliyor. Gözümüzün önünden hayatlar ve hadiseler film şeridi gibi akıp gittikçe, bu hız karşısında hissizleşiyoruz. Daha az anlıyor, daha az hissediyor, daha az tepki veriyoruz. Sonuçta dünyaya dair onca malumata rağmen içimizde derin bir boşluk, bir anlamsızlık çölü oluşuyor.İzleniyoruz Öyleyse Varız: Gösterinin İçinde Kaybolan BenlikModern birey sadece bilgiyle değil, sürekli bir performans baskısıyla da yüklü. Sosyal medyada hep tetikteyiz: en hızlı yorumu yapmak, en zekice tepkiyi vermek, her konuda pozisyon almak zorundaymışız gibi. Hayatlarımız adeta sahnede cereyan ediyor; her anımız bir içerik, bizler de kendi reklam kampanyamızın aktörleriyiz. Başarı ve verimlilik putlaştırılıyor; durmak, dinlenmek, derinlemesine düşünmek ayıp sayılıyor. Her şeyi sergileyerek görünür oldukça var olduğumuza inanıyoruz. Fakat bu bitmeyen gösteri hali, sonunda gerçek bir benlik ve sahici bir duruş bırakmıyor.Bu performans zorunluluğuna bir de algoritmaların görünmez yönlendirmesi ekleniyor. Dijital platformlar neye dikkat edeceğimizi, neye güleceğimizi ya da öfkeleneceğimizi bizim yerimize hesaplıyor. Her tıklamamız, her beğenimiz kaydedilip benzer içerikler olarak önümüze geri sunuluyor; böylece farkına varmadan hep aynı pencereden bakıyoruz. Kendi yankı odalarımızda, zaten bildiğimiz seslerin, fikirlerin yankısını duyup duruyoruz. Sonuçta eleştirel olduğumuzu, uyanık kaldığımızı sanıyoruz ama aslında algoritmaların çizdiği sınırlı bir rüyayı görüyoruz.Uyanıkken görülen kolektif bir rüya bu: herkes çok şey söylüyor, ama hepsi programlanmış bir döngünün parçası.Duygulara Dokunmadan Tepki Verenler ÇağıDijital dünyanın sunduğu sahte etkileşimler, gerçek eylemin yerini alıyor. Online ortamda bir haksızlığı dile getirmek, bir dilekçeyi imzalamak ya da bir kampanyayı paylaşmak, bize sanki görevimizi yapmışız hissi veriyor. Oysa çoğu kez bu tepkiler ekranın ötesine geçemiyor. “Bilinçsiz uyanık” özne, haksızlıklara karşı öfkeli yorumlar yazıyor ama sokağa çıkıp dünyayı değiştirmek için kılını kıpırdatmıyor. Performans tamam, perde kapanıyor; biz ise gerçek hayatta, kaldığımız yerden uyuşuk biçimde yaşamaya devam ediyoruz.Sürekli görüntü ve bilgi bombardımanı altında kalplerimiz de nasır tutuyor. Bir ekranda, örneğin, açlıktan ölmek üzere olan bir çocuğun fotoğrafını görüyoruz; birkaç saniye üzülsek bile, hemen ardından beliren reklama veya başka bir gönderiye dalıp o duyguyu unutuyoruz. Acı haberler bize sanki kurmaca bir filmin sahneleri gibi gelmeye başlıyor. Bu sürekli maruz kalış, empati yorgunluğu denen hali besliyor; başkalarının acısına duyarlılığımız giderek köreliyor. Her felakete aynı şiddette üzülmek imkânsız hale geliyor – sonunda hiçbirine tam olarak üzülmüyoruz.Eleştirip İzleyenler: Güvensizlikten EylemsizliğeHer şeyi eleştiren, her şeye şüpheyle bakan bir zihin yapısı dört bir yana yayılıyor. İroni, alay ve nihilizm çağın baskın refleksleri haline geliyor. Herkes “uyanık” olduğunu, kandırılamayacağını düşünüyor. Komplo teorileri, bitmek bilmez ifşalar, kimsenin saf olmadığı o genel kuşku ortamı… Bu kadar uyanıklık içinde aslında derin bir güvensizlik ve inançsızlık büyüyor. Hiçbir şeye gerçekten inanmayan, hiçbir ideal uğruna bedel ödemeye yanaşmayan kalabalıklar ortaya çıkıyor. Eleştiri oklarını ustaca fırlatan ama eyleme gelince ortada olmayan bir topluma dönüşüyoruz. Politik bilinç ve agency içi boş bir gösteriye indirgeniyor; vatandaş, yalnızca seyirci haline geliyor.Spinoza’nın sezdiği gibi: “İnsanlar eylemlerinin bilincinde olsalar da, bu eylemlerin nedenlerini bilmedikleri için özgür olduklarını sanırlar.” Bugün de, tepkilerimizin ardındaki görünmez ipleri göremedikçe, özgür olduğumuzu sanarak koşullanmaya devam ediyoruz.Bilinmek Yetmez, Dokunmak Gerek: Bilgiden Eyleme Uyanış“Bilinçsiz uyanıklık”, çağımızın en yaygın ama en az fark edilen illüzyonu. Bu illüzyonu dağıtmanın yolu, onun farkına varmakla başlar. Sürekli uyarılmış olmak, gerçekten uyanık olmak değildir. Anlam, hızlı bilgi akışında değil; sessizlikte, derin düşüncede, ilişki kurmada, kalpte gizlidir.Gerçek uyanış, bilgide değil; bildiğini taşıyabilme cesaretinde başlar. Küçük eylemler, gerçek duygular, hakiki bağlar… Bunlar, bu çağın en radikal karşı çıkış biçimleri olabilir. Çünkü bu çağda hissedebilmek bile bir başkaldırıdır.Rıdvan Uysal